Falcılığın Tarihi

Falın ve falcılığın tarihi ile ilgili en eski menşeinin ve çıkış yerinin Mezopotamya olduğu sanılmaktadır. Akadlar döneminde gelişmişi, daha sonra bütün Asya ve Akdeniz bölgelerine yayılmıştır. O dönemde en çok kullanılan fal çeşidi, iç organların incelenmesi ve su içine bir miktar yağ dökmek suretiyle ortaya çıkan şekillerin yorumlanması olmuştur.

Falcılığın Tarihi

Geçmiş devirlere bakıldığında, falcılığın çok eski devirlere kadar uzandığı görülür. Tarih boyunca birçok din adamı ve topluluğun kahinlik ve falcılıkla uğraştığı bilinmektedir. Falın en eski menşeinin ve çıkış yerinin Mezopotamya olduğu sanılmaktadır. Ancak falcılığın tarihi Akadlar döneminde gelişmişi, daha sonra bütün Asya ve Akdeniz bölgelerine yayılmıştır. O dönemde en çok kullanılan fal çeşidi, iç organların incelenmesi ve su içine bir miktar yağ dökmek suretiyle ortaya çıkan şekillerin yorumlanması olmuştur.

Konu ile ilgili yapılan araştırmalarda, milattan en az 4000 yıl önce Mısır, Çin, Babil, Kalde ve Eski Yunan medeniyetlerinde falcılığın önem taşıdığı, din ve hekimliği tamamlar nitelikte rahipler tarafından kullanıldığı, hatta bazı özel veya genel meselelerin çözülmesinde başvurulan başlıca yardımcılardan sayıldığı açığa çıkmıştır.

Babil’de çocukların doğum ayları ve özürlü doğumlara göre yapılan yorumlar, insan fizyonomisi ve hayvan davranışlarına bakarak tahminde bulunma, rüya yorumlama, takvim falı ve astroloji kullanılan teknikler arasındaydı.

Hititler’de de genel olarak kehanet, özel olarak da fal mevcuttu. Yazılı belgelerde kendilerinden “bin tanrılı” diye bahseden Hititler kaderlerini bu tanrıların yönettiğine inandıklarından tanrıların isteklerine cevap vermek veya kendi dileklerine cevap alabilmek için fala başvurmuşlardır. Fakat genel anlamda en fazla astrolojik olayları kullanmışlar ve hayvanların iç organlarıyla baktıkları fala “et falı” ismini vermişlerdir. Bununla birlikte Hititler‟in falı en çok kullandığı yer, savaşlar olmuştur.

falcılığın tarihi
falcılığın tarihi

Pek çok kültürün etkilerini barındıran Yunan falcılığının ise en çok Mısır‟dan etkilendiği ve falcılıkla kendi yerel adetlerini sentezledikleri bilinmektedir. Ayrıca Antik Yunan‟da Zeus tapınağında özel eğitim almış rahibelerin ağaçlara, kuşlara ve su kaynaklarına bakarak tahminlerde bulunduğu, birçok hayvanın fal aracı olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu gelenek ve uygulamalar açısından Antik Yunan ve Antik Roma‟nın benzerlik gösterdiğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte Eski Yunan‟da gelecekle ilgili önemli sorulara cevap bulmak için gidilen, Latince adı “Oraculum” olan kutsal yerler vardı. Burada soruların cevabı bir rahip aracılığı veya rüya gösterme yolu ile doğrudan Tanrı tarafından verilirdi.

Eski Çinliler’de fal uzun bir geçmişe sahipti. ġang Hanedanı zamanından itibaren (yaklaşık M.Ö. 1765-1123) ülkede devlete ait işlerde verilecek kararı belirlemek amacıyla koyun, öküz kemikleri, kaplumbağa kabuğu ile tabiat ruhları ve atalara danışma şeklinde fala bakılırdı. Çok sayıdaki fal ve kehanet çeşitleri arasında kürek kemiği tekniği en revaçta olanıydı. Bu kültüre ait “I-Ching” en eski fal kitabı olarak bilinmektedir.

Fal, Sümerlilerde kesilen kurban ciğerlerine, Etilerde kuşların uçuşlarına bakılarak varlığını gösterirken, Ortaçağ‟da simya bilimi ve hekimlikle karışmış halde kendini göstermektedir. Meşhur Fransız astrolog Nostradamus‟un kehanet üzerine yaptığı çalışmalar; bilgin ve astrolog Michael Scot‟un çevirdiği Aristo‟nun Fizyoloji kitabı; bunun yanında İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth‟in simya bilgini, ruh çağırıcısı, billur bakıcısı John Dundee‟den taç giyeceği uğurlu bir tarih seçmesini istemesi; bizlere birçok kültürde fal ve benzeri inanışların varlığını ispat etmektedir.

İslamiyet  öncesi  Türkler  de  fala  bir  hayli  önem  göstermişler,  karşılaştıkları çeşitli meselelerin çözümleri için falcılardan yardım beklemişler, dini törenlerinde ve günlük hayatlarında fala büyük oranda yer vermişlerdir. Bu anlamda eski Türklerde rüyalarla veya trans halinde görülen görüntülerin yorumlanmasıyla fal bakılmaktaydı. Bu fal bakma yöntemiyle Gök Tanrı inancına sahip Türkler, Tengri‟nin gönderebileceği bela ve musibetlere karşı önceden tedbir alıp, kurban kesme veya dua etme imkânı bulabiliyorlardı.24 Bunların yanında fal çeşitlerinden alınma motifler, eski Türklerin destan ve hikâyelerinde sıkça görülmektedir. Bilhassa Kırgız, Kazak hikâye ve destanlarında kürek kemiği falı motifine sıkça rastlanır.

Bizi Puanlayın !
[Toplam: 2 Ortalama Puan: 5]
Tags:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir